TÜRKÇE’NİN YARALARI

ddd1.png 

-Türkçe gibi görünüp de aslında Türkçe olmayan ifadeler-  

Öncelikle belirtmeliyim ki ben bir Türkçe uzmanı değilim. Eğitimim İngiliz Dili ve Edebiyatı. Yaptığım iş (çeviri) gereği yazarken, okurken -ve olabildiğince konuşurken de- dili doğru ve güzel kullanmaya çalışıyorum. Artık ne kadar olabilirse… Öte yandan okurken, konuşurken ve başkalarını dinlerken, ister istemez nelerin çeviri yanlışı olabileceğine odaklanıyorum. Belki bu da bir tür mesleki ‘deformasyon’. Aşağıdaki yazı bu yöndeki seçici algımın sonucudur. Elbette bilimsel bir iddiası yoktur. 

***

Konfüçyüs’e sormuşlar:– Devletin en yetkili kişisi siz olsanız, ilk yapacağınız iş ne olurdu?– Ülkedeki bütün dil bilginlerini toplar, dili gözden geçirmelerini isterdim.– Peki ama sağlık, ekonomi, eğitim ve adalet gibi sorunlar ne olacak?– Bir ulus dilini doğru bilmiyor ve kullanmıyorsa hiçbir kurum görevini yerine getiremez! Konfüçyüs’ün anlayışı doğrultusunda, özellikle yazan insanların anadillerini sevdiğine ve sevmesi gerektiğine inanıyorum. Sade yazan değil okuyan, konuşan insanların da elbette. Burada benim üzerinde durmak istediğim konu, Türkçe gibi görünüp de Türkçe olmayan ifadeler. Bunlar genellikle Türkçe’de doğru karşılıkları varken ve kullanımdayken çeviri yanlışı olarak Türkçe’ye geçip yerleşen kullanım biçimleri. Bunlara ben TAKLİT diyorum, yabancı dillerin taklidi… Bunları zaman zaman hepimiz kullanıyoruz. Çünkü özellikle konuşurken doğrusunu bilsek bile karşımızdakinin konuşmasını taklit edebiliyoruz. O yanlış kullandıysa biz de aynı yanlışı tekrar edebiliyoruz. Bu da taklidin taklidi oluyor. Bu yazıda bu konuya dikkat çekerek en azından yazarken daha dikkatli olmamızı önermek istedim. Aşağıda öncelikle bu gibi kullanımlara örnekler vererek konuyu somutlaştırmak istiyorum. Sonra da bunları özünde neden yanlış bulduğumu, ‘kendine iyi bak’ kalıbı bağlamında ele alacağım.  

“TAKLİTLERİNDEN SAKININIZ”! 

Şimdi örneklere geçelim (kalın siyahlar bence yanlış olanlar; benim önerilerim ise italikler): Bu türden insana batı dillerini hatırlatan o kadar çok örnek var ki. Örneğin (beni) geri ara demek… Ya da doğrudan gibi güzelim bir kelime varken, direkt hatta direkman demek… Bir başka yanlış kullanım da almak yardımcı fiili. Örneğin banyo/duş almak çok yerleşmiş olmakla birlikte aslında banyo/duş yapmak demeli. Yine ayrılırken kullanılan ve çok yaygınlaşmış bir örnek de kendine iyi bak. Bunun yerine hoşça kal, görüşmek üzere, sağlıcakla kal gibi ifadelerden birini kullanabiliriz pekala. ‘Kendine iyi bak’ derken biz, karşımızdaki de içinden ‘Kendime bakayım da aynada mı? Nerede? diyebilir pekala… Daha neler neler… Gelene de gidene de hoşça kal demek örneğin. Halbuki ayrılan hoşça kal, geride kalan, gideni yolcu eden ise güle güle der bizim dilimizde. Bu ayrım İngilizce’de olmadığı için (bye bye) onlar ayrım yapmadan kullanıyorlar. Biz de bunu benimseyip dilimizi eksiltiyoruz. 
Türkçe’yi yaralayan başka örnekler de var. Örneğin sık sık karşısındakine hayret bi’şeysin diyenler; olurun pekalanın suyu çıkmış gibi bütün konuşmaları okey ile bitenler. Telefona beni geri ara şeklinde not bırakanlar. Off the record konuşanlar. En sonunda bye bye diyerek yanınızdan ayrılanlar var. Biliyorum bütün bunlar çok trendy ama anlaşmak için de ortak bir dilde buluşmamız gerekiyor. Herkes kendine göre konuşur, yazarsa birbirimizi anlamamız güçleşmez mi? Farkına varmadan benimsediğimiz yanlışlar arasında sevgili Tijen İnaltong’un grupta dikkatimizi çektiği  ‘kutlama gerçekleştirmek’ ‘birlikte paylaşmak’, ‘sohbet gerçekleştirmek’ bildiğim kadarıyla yine İngilizce’den birebir çeviri yaparak dilimize musallat ettiğimiz kötü örnekler. Biz bunları Türkçe’de böyle söylemiyoruz; kutlamak veya kutlama yapmak diyoruz. Paylaşmak diyoruz ‘Paylaşmak’ zaten içinde ‘birlikte’ anlamını da taşıyor. ( Tek kelimeyle de ifade edebiliyoruz. Öyleyse İngilizce’nin deyimsel ifadeli/iki kelimeli fiilini kullanmaya ne gerek var?) Sohbet etmek diyoruz. Gerçekleştirmek bu tür kelimelerle birlikte pek de kullanmadığımız ve yine çeviri kokan, üstelik ifadeyi ağırlaştıran bir kelime. Yine bazı ‘tv’ şahsiyetlerinin kullandıkları ‘enerjinize sağlık’ ifadesi karşısında ise insan gülsün mü ağlasın mı bilemiyor. Bu ifade ne kadar da yapay duruyor öyle değil mi? Son olarak birkaç örnek daha vereyim: (Önce yanlışı, sonra doğrusunu veriyorum. Siyah yazdıklarım sorunlu/yanlış kullanılmış kelimeler.)-Arkadaşımdan telefon aldım: Arkadaşım telefon etti.Vavvv çok müthiş!: Oooo çok müthiş!-Saat bir gibi (like one o’clock): Saat bir civarı, saat bir sularında-Nasıl gidiyor?(how is it going?): Nasılsın? Ne haber? -Üzgünüm (I’m sorry): Türkçede böyle bir kalıp da yok. Onun yerine ‘özür dilerim’ veya affedersin’ diyebiliriz pekala.Bin milyon: Milyar (Evet hiç şaşırmayın. Bu tamamen çeviri söyleyiş biçimini bile kullananlar var!) 

TÜRKÇE Mİ BULAMAÇ MI? 

Yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi yabancı diller Türkçe’yi sessiz sedasız kuşatıyor ve yıpratıyor. Böylece dilimiz bulamaç haline geliyor. Bunları yanlış yapan asıl neden, bunların başka bir kültürden alınma, o kültürü yansıtan bir içeriği olması. Şimdi bir örnek üzerinde ne demek istediğimi açıklamaya çalışayım.Kendine iyi bak’ tamamen İngilizce taklidi, yani yanlış çevrilip yerleşmiş bir kelime öbeği. Evet Amerikalılar kendine iyi bak, yani take (good) care (of yourself) diyorlar. Ama bu onların kültürüne, yaşam biçimine özgü, yerleşmiş, kalıplaşmış ve orada anlaşılır bir şey. Kelime kelime çeviri yapınca ‘olmuyor’. Bizde böyle bir düşünüş biçimi (zihniyet, mantalite) yok. Amerikan kültürüyle Türk kültürünü bir tutanlar veya öyle sananlar mı var aramızda? Amerikan Kültürü dersinde Prof. Sencer Tonguç hocamız sakız çiğneyen bir arkadaşı dersten atmıştı. Sakız çiğnemenin bir Kızılderili geleneği olduğunu anlatmıştı sonra. ‘Biz Amerikan Kızılderilileri değiliz’ demişti. Öyleyse derste sakız çiğnenemezdi. Hocamın eleştirisine ister katılın ister katılmayın yine de bu örnek iki kültür arasında çok büyük farklılıklar olduğunu gösteriyor. Bu farklar öyle ha deyince aşılacak gibi değil ne yazık ki. O yüzdendir ki hiçbir aklı başında çevirmen kelime kelime çeviri yapmaz. Konuyu dağıtmak pahasına bir başka örnek vermek istiyorum.

“Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen “                                                     Şeyh Galip  (zübde:öz)

İnsana kendini hoş tutmasını öğütlerken sen alemin özüsün diyor Şeyh Galip. Ancak o burada Sufi geleneğin bütün bir değerler silsilesine gönderme yapıyor. O gelenek içinde ‘hoşça bak zatına’ demekle Amerikalının take care’i arasında hiçbir anlamsal bağlantı yok. Şeyh Galip’in  arkasında bütün bir Mevlevi geleneğinin değerler silsilesi var; take care yalnız kendi toplumunda bir anlam taşıyor; ‘kendine iyi bak’ ise ne olduğu belirsiz, anlamsız bir kelime yığını. Eğer ‘kendine iyi bak’ derken arkasına ‘çünkü sen alemin özüsün’ ifadesini getirebiliyorsanız buyurun ‘kendine iyi bak’ deyin. Yok olmuyorsa anlamsız bir kelime yığını halinde ‘kendine iyi bak’ demekten vazgeçmek en iyisi.  Yoksa tavuk çevirme yerine tavuk tercüme/chicken translate demiş oluyoruz…

***

Konfüçyüs bir ulusun var olma koşullarının en başında anadil bilincini sayıyordu. Bir ülkenin bütünlüğünü yıkmanın en kestirme yolu da anadiline saldırmaktır. Güzel ve zengin anadilimiz bizden özen bekliyor. Kısırlaşıp yok olmasını istemiyorsak elbette.   

43 Responses to “TÜRKÇE’NİN YARALARI”

  1. Punto

    Sevgili Şefika; Gerçekten çok güzel anlatmışsın Türkçe’nin yaralarını. Bu etkinliğin sonunda sanırım önemli ve herkesin faydalanacağı bir kaynak eser bırakacağız. Kutluyorum.

  2. Berceste

    Çok güzel ve her türlü görüş biçimini kapsayan bir yazı olmuş, teşekkürler…
    O, saat 1 gibi buluşalım lafına, 1 neye benziyor diyorum bazen? Karşımdaki baka kalıyor. Gibi dedin de diyorum! 1 gibi ne demek? Kendine iyi bak, eee elimden geldiğince iyi bakıyorum zaten, daha ne yapabilirim ki? Üstümde, başımda yanlış olan birşeyler mi var? Vav ünlemini bir de woooow diye yaziyorlar ya, ona da sinir oluyorum. W harfi, ne zaman Türk alfabesine girdi?
    Amma velakin üzgünüm kelimesi için birşey diyemiyorum. Zira kendi suçu olmayan bir durumda da insan üzgün olabilir. O zaman özür ya da af dileyebileceği bir durum sözkonusu değildir. Örneğin, ”Kalemini kaybettiğin için üzgünüm ama benim yapabileceğim birşey yok.”
    Belki bu etkinlikte zaman zaman kendimizle savaşmak, elimizin yazmaya çalıştığını, dilimizin söylemeye çalıştığını beynimizle düzeltmeye zorlamak zorunda kalıyoruz ama bir süre sonra güzel meyvelerimiz olacağına inanıyorum. Ha gayret arkadaşlar!

    Berceste

  3. Filiz Morkoç

    Merhaba,
    Söylediklerinize tamamiyle katılmakla birlikte, Konfiçyüs’ten vermiş olduğunuz örneklerin bir Türk aydını olan Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu tarafından da yıllardır tekrar edilmekte olduğunu hatırlatmak istedim. Kendisini ve fikirlerini anlatan “Türk Aynştaynı Oktay Sinanoğlu” ve Bye Bye Türkçe” kitaplarını da ilgilenen arkadaşlara özellikle tavsiye ederim.
    Sevgilerimle..

  4. tata

    Sevgili Sefika, cok güzel bir yazi olmus. Gencler arasinda bu taklit konusmalar biz daha yasli olanlari cok rahatsiz ediyor. Bunlar tamamen yabanci televizyon dizilerinin genclere armagani. Bir lisani insan en iyi edebi eserler okuyarak, iyi ve kaliteli programlar izleyerek ögrenebilir. Simdiki gencligin ne okumaya vakti var, ne lisan üzerinde düsünmeye. Sokaktaki 5-6 yaslarindaki cocuk havlayan köpege “lanet olsun, sus” diye bagiriyordu yazin Cesme’de, Amerikan dizilerindeki bir kahraman gibi. Televizyonsuz bir cocukluk gecirdigim icin mutlu saydim kendimi!
    Sevgiler

  5. Lama

    Sefika,
    Yazi icin tesekkurler.
    “nasil gidiyor?, saat 1 gibi” ifadelerin kullaniminin dogru olmadigini dusunmemistim hic… Ingilizce tercumelerden yerlesmis ifadeler ama o kadar cok kullaniliyor ki sasirdim inanin…

  6. nicomedian

    Sevgili Punto,
    Benim için sizin değerlendirmeniz gerçekten çok değerli. Bütün yaşamını yazıya vermiş bir insan olduğunuz için. Lütfen her zaman bizlere ve bizden önemlisi genç kuşaklara destek olun.
    Saygı ve sevgiyle.

  7. nicomedian

    Sevgili Berceste,
    Bu konudaki çabalarına tekrar teşekkür ediyor, girişimciliğini kutluyorum.
    Dediğin gibi ‘üzgünüm’ demeyi gerekli kılan durumlar da var. Zaten bizim için önemli olan farkındalık yaratmak değil mi? Nerede neyi nasıl kullanıyoruz? Bir nebze buna dikkat çekebilsek kardır diye düşünüyorum. Aslında hiçbirimiz birbirimizden çok farklı değiliz. Gündelik kullanımda hepimiz aynı hataları yapıyoruz. Birşeyler düzelecekse el birliği ile bu tür farkındalık etkinlikleri ile düzelecek. (Çok mu iyimserim?)
    Sevgilerimle.

  8. nicomedian

    Hoşgeldiniz Filiz hanım,
    Bir Türkçe dostuyla tanışmak beni çok memnun etti.
    Konfüçyüs örneği sık verilen bir örnek, biliyorum. Ama o ölçüde de anlamlı, öyle değil mi?
    Oktay Sinanoğlu’nun görüşlerini okuyorum ve yararlanmaya çalışıyorum. Sözünü ettiğiniz kitaplarına ek olarak ben de hazır ekran başında otururken daha kolay ulaşılır bir yerde duran sitesinin sözünü etmiş olayım. Orada bir yerel ağızlar derleme çalışması var, benim çok ilgimi çeken. Eski TDK’nın derleme sözlüğünün küçük bir modeli. Henüz çok yetersiz ama bence anlamlı bir çalışma.
    Sevgilerimle.

  9. nicomedian

    Sevgili Tata,
    Verdiğiniz örneğe çok güldüm. Aslında bu ‘lanet olsun’u da incelemek gerekli. Malum bunu ‘God damn it’ ve çeşitlemeleri biçiminde yabancılar çok fazla kullanıyor. Bir tür boşluk doldurma elemanı gibi. Umarım o çocuğun kuşağı her cümlede ‘lanet olsun’ diye konuşmaz. Biz bu sözle büyümedik. Demek ki bu sözü kullanmadan da insanlar kendilerini yeterince ifade edebiliyormuş.
    Yazılı kültür yerini ne yazık ki görsel kültüre bıraktı. Çünkü öylesi çok daha kolay algılanıyor ve çok daha az zaman alıyor. Bir roman okumaktansa bir film izlemek tercih ediliyor. Bu durum, kültür ‘tüketicilerinin’ olduğu gibi, bu ürünleri yaratanların da işine geliyor elbette. Çünkü sürüm artıyor…

    Sevgilerimle.

  10. nicomedian

    Sevgili Lama,
    Bunlar gerçekten çok yaygın biçimde kullanılıyor ve korkarım giderek (galat-ı meşhur diye bir laf vardı eskiden), yaygın olduğu için doğru gibi kabul edilenler arasına giriyorlar.
    Bunları ben de kullanıyorum, inanın. Geçen gün bana ‘kendine iyi bak’ diyen birine karşı ‘sen de kendine iyi bak!’ derken yakaladım kendimi! Bu yazının yazılma sebebi belki de bu yaptığımı kendime affettirme çabası!

    Sevgiler.

  11. Münevver

    Sevgili Şefika,çok güzel bir yazı yazmışsın.Teşekkür ederiz.Televizyon kanallarında ve internet ortamında yapılan yanlış tercümelerin etkisinde çok kalıyor gençler.Dillerine yerleştiriyorlar.Örneğin,”korkunç güzel”,”oldukça eğlendik”gibi.Çok eğlenmişler sözde.Sen de güzel örneklerle anlatmışsın.Bir kişiye bile faydamız olursa çok mutlu olacağız.
    Sevgiyle,Nane Limon

  12. Erdil

    Sn.Nicomedian sizden uzun zamandir bekledigim bir konuya deginmissiniz.
    Bu konu da en cok izdirabi olanlardanim.Hayatimin 45 senesi Yurt disinda gecti.Türkcemizi iyi konusmak ve yazmak acisini simdi cekiyorum.Babamla yanyana geldigimiz zaman her cümle de beni düzeltmeye calisirdi.Zamanla onu cok daha iyi anliyorum.Peki bizler
    cocuklarimiza eksik Türkcemizi nasil ögretiyoruz; orasi cok daha aci bir gercek.Her gecen gün binler yerini milyonlara birakiyor.Burada yasiyan toplumun tek sansi Türkce tv.yayinlari,eksik Türkcemle ben
    konusulanlarin ne kadar yanlis oldugunun farkina varabiliyorsam.Gerisini sizler düsünün.
    Tabii ki her lisanin kendine öz bir yapisi vardir.Birebir cevirilmeye kalkilan bir kitabi okuyup anlamak imkansizlasabilir.Hele bunun icersine ülkelere haz deyimler de girerse.
    Eger bu konuya Punto bey’in de katkisiyla zaman zaman cok daha genis yer verebilirseniz mütesekkir kaliriz.
    Bu calismalariniz icin Alman’ca bir sans diliyorum.Hals und beinbruch .Bire bir Türkce’ye cevrildigi taktirde.Boynunuzu ve ayaginizi kirin.
    Bu yukarda deyimi cevirmeye kalktiginiz zaman nasil yazilmasi gerekiyor.Bakin onun karsiligini bilmiyorum.
    Onun icin sizin mesleginizin ne kadar zor bir meslek oldugu anlasilabiliyor.
    Saygilarla.

  13. Nukhet

    Sevgili Sefika

    Ben de dilini ve yazi dilini guzel kullanmaya ozen gosteren biri olarak verdiginiz orneklerle aydinlandim. Cok sukur ki bu orneklerden sadece bir kaci benim dilime de yerlesmis (saat 1 gibi) bundan sonra da onlarla ilgili konusurken daha ozenli olacagim. Yalniz burada belirtmek istedigim bir sey var. Daha dogrusu sizin mesleki deformasyon dediginiz gibi ben de zaman zaman yasam yeri deformasyonu yasiyorum. Yurtdisinda yasiyorum ve gun icinde Ingilizce anlasmak zorunda oldugumuz icin aksamlari ev de birbirimizle Turkce konusurken araya fazlasi ile ingilizce kelimeler karisiyor. Bir de kizim yeni ingilizce ogrendigi icin onunla bazen Turkce cumlelerde bazi ingilizce kelimelerle konusabiliyoruz. Bu durum bu etkinlikten sonra beni daha da endiselendirmeye basladi. Umarim zaman icerisinde kizima daha oz Turkce konusma aliskanligini verebilirim. Calismaniz icin sizi kutluyorum. Sevgiler
    Nukhet

  14. nicomedian

    Sevgili Münevver,
    Verdiğin örnekte iki zıt anlamlı kelime var oysa: korkunç ve güzel. (Bu aralar köşe yazarları arasında moda olan deyişle oksimoron bu.) Fena halde ingilizcenin awfully good/nice kalıbını hatırlatıyor.
    Senin şahsında bloglarında DDD3’e yer veren herkese teşekkür ediyorum.
    Duru bir dille yazdığın ve tecrübeli bir elden çıktığı belli olan güzel tariflerini beğeniyle izliyorum.
    Sevgilerimle.

  15. nicomedian

    Değerli Erdil bey,
    45 yıldır yurt dışında yaşayıp da anadilini koruma mücadelesi vermenizi hayranlıkla karşılıyorum. Ana dilini koruma bilinciyle hareket edip Türkçe bloglar tutma direncinizle hepimize örnek oluyorsunuz. Oysa Almancayı, İtalyancayı vb. çok daha rahat yazacağınıza eminim. Bunun için size teşekkür ediyoruz. Lütfen aydınlığınızı ulaştırmaya devam edin.

  16. nicomedian

    Sevgili Nükhet,
    Önemli olan dil bilincini edinmek, farkındalık oluşturmak değil mi? Yurt dışında yaşayıp Türkçe edebiyat eserleri veren pekçok yazar olduğuna göre yurt dışında da anadilini koruyup kollamak mümkün görünüyor. Buradan yola çıkarak, pekala çocuğunuzun da güzel bir Türkçesi olabilir sanıyorum. Bilmem İstanbul’dan gazel okumuş gibi mi oldum? Sizin gibi bilinçli bir annesi olması da cabası…

  17. Rabia

    Sevgili Şefika, zevkle okuduğum aynı zamanda doğru bildiklerimin yanlışlığını görerek şaşırdığım güzel bir yazı hazırlamışsın. Burada “emeğine sağlık” desem olmuyor değil mi? Ne çok hatamız varmış meğer. Böylesi güzel bir yazı için teşekkür edeyim en azından.
    Oğlumu büyütürken bu bilgilere gerçekten ihtiyacım vardı. Doğru olanı öğrenmesi benim için çok önemli. Umarım büyüdüğünde annesinin çok sıkıcı olduğunu düşünmez.
    Tamam “kendine iyi bak” da demeyeceğim, “sağlıcakla kal” desem sakıncası var mı?
    Sevgilerimle…

  18. Selen

    Sevgili Şefika,
    Açıklayıcı yazın için çok teşekkürler. Sıranı başarıyla savdığın kanısındayım. Bu arada bahsettiğin ‘kendine iyi bak’ kalıbından annem de nefret eder. Kendisine her söyleyene de içinden ‘sana ne ister iyi ister kötü bakarım’ demekten kendini alamaz 🙂
    Çok güzel örnekler vermişsin. Tekrar tebrik ediyorum.

  19. tijen

    Teşekkürler sevgili Şefika!
    Sayende ne çok şeyin farkına vardık.
    Ellerine sağlık.
    Tijen

  20. fethiye

    Sagol Sefika, iyi toparlamissin. Bu konuda Feyza Hepcilingirler’in “Turkce Off” kitabinda da cok guzel ornekler var, onu ara sira okurum da inanilir gibi degil bazi ozentiler. “Soke oldum”a ve telefon ya da kisisel gorusmelerdeki kullanilan “geri don”melere oyle illet oluyorum ki!

    Ayrica yurtdisinda yasamak bence cok daha bilinclendirebiliyor insani bu konuda.

  21. Sanem

    Evet farkına varanlardanım ben de Tijen hanımın dediği gibi, özellikle kendine iyi bak cümlesini düşününce. Ama bundan sonra sağlıcakla kal demeye özen göstericem, aklımda bu yazdıklarınızla beraber.. Ben de teşekkür ederim, ellerinize sağlık ve kalın sağlıcakla.

    Sanem

  22. Kasim

    Merhaba.

    Ellerinize saglik Sefika Hanim.

    Taa ortaokulda oldugum yillarda, ki o zaman sadece TRT vardi, babam televizyonda yabanci filmleri izlerken ne zaman “gitmem gerek” dendigini duysa sinirlenirdi. “Gitmem gerek” giderek yayginlasti, “odevimi bitirmem gerek,” “otobuse yetismem gerek,”…,
    ve bu “gerek” *fiili* gunluk konusmalarda iyice yer etti.

    Sizce “gitmem gerek” dogru mu? Bana “gotta go”nun bire bir karsiligi gibi geliyor. “Gotta go” karsiligi “gitmeliyim” ya da “gitmem lazim” diyebiliriz. (Evet, “lazim” ile “gerekli” arasinda iliski var, ama “gitmem lazim”in daha temiz Turkce ile soylenmis hali “gitmem gerek” olmamali.) Sizler “gotta go” icin daha guzel karsiliklar bulabilirsiniz. Burada paylasirsaniz sevinirim.

    Kasim.

  23. Mine

    Bu etkinlik, sadece yazı yazarken değil, günlük hayatımda da yaptığım hataları farketmemi sağladı. Emeği geçen herkese teşekkür ederim.

  24. hülya yılmaz

    İyiki bu etkinlik başlamış. Bu sayede sayfanızı öğrenmiş oldum. Türkçe’nin yaralarını çok güzel anlatmışsınız. Acı ama gerçek, bu kalıplar türkçemize yerleşti ve özellikle gençler çok kullanıyor.
    Mücadeleye devam…
    sevgiler.

  25. Nihat

    Dilimiz üzerine yazdığınız yazıyı özenle okudum. kaç yıldır derim: Elli yaşıma dönebilsem, ilk yapacağım iş Türkçe kurslarına gitmek olurdu… Bir insanda aradığım özelliklerden birincisidir kendi dilini güzel konuşması.
    Siz bugün, Şefika Hanım, en önemli konuya dokunmuşsunuz. Çok sevdim. Sağolun.

  26. Aybike Ceylan

    Sevgili Sefika,

    Ben Turkce’yi cok guzel kullanan, ama her bakimdan cok guzel kullanan bir babanin kiziyim. Her zaman dikkat etmeye calistim onun sayesinde, fakat goruyorum ki gunluk hayattan, dogruymus gibi ogrenip kullandigimiz ne cok hatali kelime var. Mesela “televizyon izlemek”. Halbuki dogrusu ” televizyon seyretmek “olmali degil mi? Bunun gibi.

    Cok tesekkurler, sayenizde Turkce’mizi bir adim daha dogru kullanmaya baslayacagiz. Guzel yaziniza cok tesekkurler.

    Sevgilerimle ve iyi haftalar.

  27. Muge

    Sayfanizi okuma firsatini buldugum icin cok mutluyum. Farkinda olmadan kullandigimiz “taklit” kelime ve kaliplar beni korkuttu. Turkce’nin gelecegi icin endiselendim.
    Bundan sonra ben de kelimelerimi daha dikkatli sececegim. Iki dil arasinda kalmis cocuklar yetistirmemek icin, biz yurtdisinda yasayanlara daha cok gorev dusuyor sanirim.
    Turkiye’de ana haber bultenlerinde bile duydugum ve beni rahatsiz eden birseyi de paylasmak istiyorum. “CEO” kisaltmasinin Turkce’ye yerlestirilmesi, hatta “si i o” olarak telaffuz edilmesini yanlis buluyorum.

  28. cenebaz

    Ben de Punto Bey’in bloğundan görerek geldim buraya. Dediklerinize sonuna kadar katılıyorum. Özellikle şu an 15-25 yaş arası gençlik Türkçeyi iyice bozdu. “Kal gelenler, oha falan olanlar”, kelimeleri yaya yaya söyleyenler. Bu arada “banyo/duş yapmak” bile bence çok doğru değil. Sonuçta banyo da, duş ta yabancı dillerden geçmiş sözcükler. Yıkanmaya ne oldu? Ama artık yıkanmak dediğinizde size ayıp bir kelime söylemişsiniz gibi bakıyorlar.

  29. suveyda

    yazınız çok güzeldi.
    aydınlatıcı, bilgilendirici, açıklayıcı ve olması söylenmesi gerekenler….
    “bir toplumu çökertmek isterseniz, önce dilinden başlayın” diyen bilgini haklı çıkartırcasına yazılmış cümleler.
    emeğinize sağlık…

  30. suveyda

    “kendine iyi bak ” diye söyleyince amcam hep değiştirirdi bu cümleyi, “kendine iyi bakmak ta ne demek miş” derdi, “kendine iyi davran” diye de eklerdi.

  31. daimamutfak.

    sevgili Şefika nede güzel anlatmışsınız,unuttuklarımızı hatırlattı bu yazı..Sevgiler neriman

  32. asortikkrep

    Çok güzel bir yazı olmuş..

  33. nicomedian

    Aslında niyetim herkese ayrı cevap yazmaktı ama bugün buna olanağım yok ne yazık ki. Onun için kısa bir genel cevap yazıyorum. Öncelikle tüm yorum sahiplerine hoş geldiniz demek isterim. Yeni simalarla tanışmak beni gerçekten çok memnun etti. Tabii eski dostları görmek de.
    Birçok arkadaş yorumunda benim yazımda olmayan/unuttuğum yeni örneklere yer vermiş. Kendilerine katkılarından dolayı teşekkür ederim. Eksik olduğunu bildiğim bu yazı ancak bu tür katkılarla bütünlenecek. Bu örnekler üzerinde hep beraber düşünebilirsek amacına ulaşacak.
    Şimdi şöyle bir üzerinden geçeyim bu yeni örneklerin: Aybike’nin örneği ‘televizyon izlemek’. Bu konuda kim ne diyecek merak ediyorum.
    Kasım Bey ise ‘gitmem gerek’ örneğini vermiş. Dediğiniz gibi gitmeliyim/gitmem lazım ne güne duruyor? Ben kendi adıma çeviri yaparken gotta/have got to go kalıbını gitmem gerek biçiminde çevirmiyorum. Çünkü ‘gerek’ bir sıfat. Burada yerine geçtiği kelime ise fiil. O nedenle yanlış bir karşılık. Yine de bu konuda danışmanımız Punto Bey’in Türkçe öğretmeni eşinden yardım isteyebiliriz.
    Fethiye’nin örneği ise ‘şoke oldum’. Şoke Fransızca bir kelime. Zaten İngilizcesi (şok) yaygınlaşmış; bir de Fransızcasına bulaşmamak herhalde daha iyidir.
    Nihat Bey, sizin yazılarınızı izleyenler biliyor ki siz hepimize Türkçe kursu verecek yetkinliktesiniz. Sizden ben kendi adıma çok şey öğreniyorum.
    Müge, CEO karşılığını bulmakta zorlanıyoruz Türkçede. Bu yüzden siio garabeti çıkıyor. TDK bir çözüm üretmeli buna.
    Rabia sağlıcakla kal demenin hiçbir sakıncası yok elbette:)
    Tijen, Selen, Sanem, Mine, Hülya Yılmaz, Çenebaz, Süveyda, Neriman, Asortik Krep ne iyi ettiniz de geldiniz. Türkçe çabamızda herbiriniz olmadan bir eksiğiz.

  34. Açalya

    Çok iyi bir konuya değinmişsin Nikomedian, çok da iyi anlatmışsın. Bir kaliteli blogla daha tanıştım, ne iyi oldu!

  35. sevdamavisi

    Sevgili Şefika,
    verdiğin bilgileri merakla okudum ve dilimize nelerin farkına varılmadan sokulduğunu bir kez daha gördüm. maalesef ben kasıtlı sokulmaya çalışıldığını düşünenlerdenim. dili kısırlaştırıp bir milleti dağıtmanın en iyi ve zahmetsiz yolu bence. bu kadar zengin ve duygu içeren dilimizi kaybetmemeliyiz. Her konu ile yeni bilgiler öüğrenip biraz daha kendimizi ve de dilimizi toparlamaya çalışıyoruz. Katkıların için teşekkürler

  36. age35

    Bir İngiliz Dili ve Edebiyatı mezunu olarak yazını bir solukda okudum.Bende bu konuda çok dikkatli olmak istememe rağmen bazen istemedende olsa yanlış söylemlerde bulunuyorum.

  37. Elif

    Para yapmak/ para kazanmak. Ben Amerika’ya geldigimden beri, bazen dilim surcup para yapmak diyorum. Ama aslinda ikisi ayni anlamda degil. “Para yapmak”ta bir kapitalist tat yok mu? Belki bazen para yapiliyor, bazen para kazaniliyor. Belki Amerika’da bizim yaptigimiz sey para yapmak. :o)

    (Tabii espri olsun diye yaziyorum ama) televizyonu seyretmek yerine izledigim de cok olmustur. Bu televizyon, bu acaip programlarla nereye gidiyor diye izlemisimdir. Bazi progamlari imkani yok seyredemem, meraktan agzim acik izlerim!

    Bu “kanka” lafini da ben buraya yerlestikten sonra duydum. Halbuki benden cok daha buyuk yastakiler bile biliyorlar. Icinizde, bu lafi ilk kez ne zaman duydugunu hatirlayan varsa, Allah askina yazsin. Ben o kadar mi habersizmisim durumdan!!!???

    Oha oldum, gibi laflara sinir olmuyorum ben. Bizim zamanimizda da vardi oyle abuk sabuk laflar. Gecip gittiler. Benim sinir oldugum sey, bazi kelimelerin hic bilinmemesi. Cunku kelime ile kulturun parcasi da yokoluyor. Belki de doganin kanunu bu. Belki o yuzden 1940’lardan kalmis bir hikayeyi okumak, alisik olmadigim deyimleri, kelimeleri gormek cok zevk veriyor. Oraya dusmus gibi oluyorum. Ama bu duyulan zevk bile, o kulturun artik yasamadiginin kaniti, degil mi?

    http://www.elifsavas.com/blog

  38. nicomedian

    Merhaba Elif,
    Çok güzel bir örnek vermişsin. Ben ‘kendine iyi bak’ örneğini bunu anlatmak için vermiştim. Galiba dillerin kendine özgü mantaliteleri var. Yani dillerin ruhu var. Biz bu ülkede parayı kazanırız. Kazanmakta biraz damla damla alınteri akıtıp parayı emek karşılığı elde etmek var. Para yapmak ise sanki aklını çalıştırıp birşeyleri paraya dönüştürmek gibi. Eh orada Amerikan mantalitesiyle yaşamak gerekiyor olabilir ama burada bu dilimizi bağlamından koparmak oluyor bana kalırsa. Zaten ana dilini insanın yabancı ülkede korumasının zorluklarının başında o ülkedeki ruhun farklı olması geliyor.
    Kanka, oha oldum gibi ifadeler bir tür gençlik jargonu sanki. Jargonun kendini/grubunu gizlemekle, başkalarından ayırmakla, daha iyi ifade etmekle ilgili sosyolojik açıklamaları vardır herhalde. Tıpkı cep mesajlarında teknik olarak yer sorunu olduğundan yapmak zorunda kalınan kısaltmalar gibi.
    Bunlar sorun değil bence.
    Bir de dediğin gibi dili zenginleştiren kelimelerin kaybolması var. Örneğin o kadar yalın bir dille yazmış olan Sait Faik’te bile bugün kullanmadığımız pekçok kelime var. Yeni kelimelere karşı değilim ama bazıları eski kelimelerin yerini anlamca dolduramıyor; nüansları veremiyor. Bir örnek vermek gerekirse ‘nekahet’ sadece ‘iyileşme’ ile karşılandığında eksik kalıyor. İyileşmenin ise bambaşka anlamları/çağrışımları da var. 1940’lar üslubunda örneğin Tanpınar’da derin bir şiir var. Nostalji dışında bu şiir de çekiyor belki insanı. ‘yok yere’ demez; ‘hiç yere’ der Tanpınar. Kendine özgü kullanımları vardır. Ya da eski İstanbullular göreceksiniz yerine göriciğiniz der. Benim hoşuma gider öyle konuşmaları. Bir zenginlik diye bakarım.
    Sevgilerimle.

  39. Hasan Bora

    Sayın Nicomedian,

    Sayfanızda yaptığınız değişikliği pek benimseyemediğimi söylemek zorundayım. Belli bir yaştan sonra okuma sıkıntısı çekiyor insan. Bu yüzden siyah zemin üzerinde harfleri ayırt etmek benim için kolay değil. Hatta bu nedenle yerden kazanmak için minicik karikatürlere yer veren birçok dergiyi satın almayı bırakmak zorunda kaldım Bu da beni üzüyor tabii… Bir şeyler kaçırdığımı düşünüyorum ama bu dergileri yapan genç insanların, engelliler için bir şeyler yapmaya çalışan belediyeler kadar önsezisi olmaması da beni ayrica üzüyor. Neyse sayfalariniz bu haliyle şık ama benim okuyabilmem çok zor. Ilginize sunarim.

  40. Oya Kayacan

    İlk kültür bakanımız Talat Sait Halman, Beyaz’ın programında gençlerin konuştuğu Türkçe konusunda olumlu fikirlerini beyan etti. Oluşan garipliklerin (benim yorumum) zamanla yerleşerek güzel bir dil oluşacağını söyledi. Şaşırmadım. Düzeltemediğimizi onaylama hallerimiz uzun zamandır üzerimizde. Türkçe’yi düzgün konuş/yaz çabasının ne kadar üstüne gidilse yeridir..

    http://tr.wikipedia.org/wiki/Talat_Sait_Halman

  41. nicomedian

    Oya Hanım,
    O programın başını kaçırdımsa da ikinci yarıyı Halman’ın yüzüsuyu hürmetine izledim:)) Bu tür programlarda zaman darlığından ve işi mutlaka sulandırmaları gerektiğinden (!) kimse söylemek istediğini söyleyemiyor ama Halman’dan da bu derece ortada konuşmasını beklemezdim doğrusu. Halkın hakemliği de kimin, ne koşullarla, neye hakemliği?
    Bu arada bugün bir şeker bitkisi edindim. Tabii Mine hanımdan. İki bilgi kaynağımdan birinin siz olduğunuzu kendisine de söyledim. Belki kulağınız çınlamıştır :)) Hazır lafı açılmışken o bilgiler için buradan size teşekkür ediyorum.
    Sevgilerimle.

  42. Işıl Erol

    Sevgili Şefika ,
    Konuyu çök güzel özetlemişsiniz. Ben 4 yaşındaki yeğenime baybay yerine hoşçakal demesini öğretmeyi nasıl başaracağım onu düşünüyorum kara kara…Neyse ki çevremdeki herkesi bu konuda uyardım ve herkes dikkatli konuşuyor.
    Ben de Sevgili Filiz Markoç’a katılıyorum. Ve diyorum ki Sayın Oktay Sinanoğlu hocamız ve daha (az da olsa) kimi aydınlarımız var. Oktay hocanın “Bye Bye Türkçe” kitabını, Nihat Sami Banarlı’nın “Türkçe’nin Sırları” kitabını okumanızı isterim.

    Bir de;
    Çevremde tarzanca konuşan insanları, yayın kuruluşlarında (tv, gazete) sunucuları ,dizi oyuncularını duydukça çok fazla umutsuzluğa kapıldığım oluyor…Sömürge olmanın göstergesi bence başka türlü olamaz diye düşünüyorum. Ama diğer yandan sizlere rastlayınca da, bizim gibi duyarlı insanların var olduğunu bilmek beni çok mutlu ediyor. İnanın bu çok önemli, . İyiki varız…
    Bir kişi bile dünyayı değiştirebildiğine göre bence çok önemli bu topluluk da…

  43. para kazan

    Emeği geçen herkese teşekkür ederim

Yorum bırakın